Zu Besuch bei Aydın Yeşilyurt... Interview über Politik, Leben, Exil und das Zeitschriftenabenteuer
«dergi - die Zeitschrift»
mit Förderung von
|
| und gefördert vom Ministerium für Kultur und Wissenschaft des Landes Nordrhein-Westfalen
Aydın Yeşilyurt: dergi - Ein Zeitschriftabenteuer oder die Geschichte einer Haltsuche.
Persönlich war mir dergi ein Halt, eine existenzielle Stütze
BİR DERGİ SERÜVENİ YA DA BİR TUTUNMA HİKAYESİ
Şimdi geriye dönüp baktığım; bundan tam 35 yıl önce bir dergi çıkarma fikri güzeldi ama bunun araç ve
gereçlerini bulmak o kadar kolay değildi. Elimizde sadece Fakir Baykurt'tan bana devredilen Duisburg ve
çevresinde yaşayan edebiyata hevesli; kendi çaplarında yazıp çizen; daha çok genç gurbetçilerden ve kimi
entelektüellerden oluşan 15 -20 kişilik bir grup vardı. Ben bu grupla hafta sonları buluşup, hem edebiyat
sohbetleri yapar, hem de onların yazdıkları şiir ve öykülerini okur, yazılanlar üzerine eleştiriler yapar
onları daha iyi şeyler yapmaya yönlendirir, seçtiğimiz yazarlardan (Türk ve yabancı) şiir ve öykü örnekleri
okur değerlendirirdik. Bir öğretmen edasıyla öykü, şiir roman önerilerinde bulunur, okuma ödevi verirdim. Böylece bu genç insanların hem Türk Edebiyatı hem de Dünya Edebiyatını tanımalarına yardımcı olurdum.
Bu çalışmalar böyle sürerken, AWO'dan bir yönetici, toplantımıza gelerek görüşme talep etti.
Görüştük. Ellerinde 2500 DM varmış. Bu çalışmaları, çıkan ürünleri bir kitapta toplar AWO'nun
bir etkinliği olarak kabul edersek bize verebileceğini söyledi. Böylece çalışmalar boşa gitmeyecek ve
"Gastarbeiter'lerin Edebiyat'ı" belgelenmiş olacaktı.
Şimdi kelimesi kelimesine hatırlayamam ama, ona şöyle dedim. Bu çalışmalar Türk Edebiyatını, Türk Şiirini temsil etmiyor. Bunlar edebiyat ve şiir heveslilerinin bir çalışması. Bizim görevimizde bu çalışmaları daha ileri seviyelere götürmek. Buradan bir kitap çıkarırsak, sizler bunu Türk Edebiyatı gibi algılarsınız, ama bu doğru değil. Bu kitap fikri arkadaşlarımıza da bir yarar sağlamaz, aksine onların egolarını şişirir ki, bu tehlikelidir.
O ana kadar aklımdan hiç geçirmediğim bir fikri pat diye söyleyiverdim. Siz o parayı bize verin, biz de onunla bir dergi çıkaralım. Bu dergi hem Türk Edebiyatının has örneklerini sunsun, hem de arkadaşlarımızın yazdıklarının yayınlanabilecek olanlarına yer verelim.
İyi ama bu para ile dergi nereye kadar gider dedi. Ben de bilmiyorum, ama 1-2 sayı çıkarır sonra bakarız dedim.
Anlaştık.
Anlaştık ama aldı beni bir korku. Ne dergi nasıl çıkarılır biliyorum ne de bir matbaa tozu yutmuşluğum var.
Soluğu sevgili Fuat Hendek'in "KAYNAR" kitapevinde aldım.
Fuat, hem sevdiğim bir arkadaşım hem de iyi bir entelektüel. Üstelik bir de matbaası var. Tamam dedi
Fuat yapalım, tasalanma bizim matbaada da kağıt parasına basarız. Oturduk günlerce nasıl bir dergi yapacağız.
İki dilli mi olacak yoksa salt Türkçe mi olacak. Sonunda karar verdik Almanca yazanların öykü,
deneme ve şiirlerini Almanca, Türkçe yazanları da Türkçe basacağız. Sayfa sayısı abone fiyatı her şeyi konuşup
karara bağladık.
Dizgileri de Fuat yapacak, sayfa düzeni ve basılacak öykü, şiir, anı gibi şeyleri ben seçeceğim.
İki macera perest ki bu Fuat'la ben oluyorum; gece gündüz demeden çalıştık didindik ilk sayımız
sabaha karşı çıkarmış olarak mutlulukların en güzelini yaşadık; birbirimize sarılarak, dergi tomarlarlarını
kucağımıza alarak yeni güne başladık. Artık bir dergimiz vardı; adı da "DERGİ - DIE ZEITSCHRIFT".
Bu adı da bulmakta çok zorlandık. Yüzlerce isim ortaya attık, gördüğümüz herkese sorduk, aklımıza yatan
isimleri not ettik, bir de baktık ki bu isimde dergi çıkmış kapanmış. Sonra birden "DERGİ" dedik.
Neden olmasın bizim dergimizin adı da "DERGİ" oldu böylece.
Sonra dağıtım meselesini konuştuk, 1000 adet Derginin 500 adedini Türkiye'deki yazar - çizer akademisyenler ve gazetelere göndermeye karar verdik. Kalanı Almanya'nın çeşitli kentlerinde yaşayan arkadaşlara postaladık; onlardan abone olmalarını istedik. Arkadaşlar olumlu karşılık verdiler ve abone kampanyamız olumlu sonuçlar verdi. Yaklaşık 250 abonemiz oldu. Sayının hazırlıklarına hızla, şevkle başladık. Sonra yine Fuat'la konuşarak Dergi'nin yazı kurulunu genişletme kararı aldık. Sevgili SEROL TEBER, SEVGİLİ AYDIN KARAHASAN ki şimdi maalesef ikisi de aramızda değil. Sonra Mevlut Asar, Kenan Sinanoğlu, Selçuk Ceylan, Necile Deliceoğlu, Hüseyin Akdemir aramıza katılarak hem yazı hem fikirleriyle önemli destek sundular. Hepsini sevgiyle yad ediyorum.
Ha bu arada benim bir bar restoranım var, akşamları orda barmenlik yapıyorum. Onu da aile boyu keyifle yürütüyoruz.
KİEBİTZ Kültür merkezinde koşullu olarak tam bu sırada işe başladım. Türk Kültürü ve Edebiyatından sorumluluğum var. Koşullu derken hem Dergi'yi orada dizdirip sayfa düzenini yapacağız hem de dağıtımını sağlayacağız. Bu imkanı bulduktan sonra 3.sınıf kağıt hamura veda edip 1. sınıf kuşe kağıda geçtik. Türkiye'ye postaladığımız dergilerden olumlu dönüşler almaya başladık. Pek çok tanınmış yazar bizimle iletişime geçti, yazı gönderdi.
Bu süreçte öğrendik ki, bizim DERGİ'miz Türkiye Cezaevlerine de girmiş. Bunu bize mektupla dönüş yapan politik tutuklulardan öğrendik. Onları ziyarete giden insanlar bizim dergiyi de yanlarında götürüp mahkumlara vermiş. Dergi olarak onlarla yazılı iletişime geçtik. Hapishaneden yazdıkları şiir ve öykülerine dergide yer vererek onlara bir nefes ve motivasyon kaynağı olduk. Bu durum onlarla birlikte bize de güç ve şevk verdi.
KİEBİTZ'e olan koşullarımdan biri de Göçmen Edebiyatı yerine has Türk Edebiyatını burada yaşayan Türkiyelilere tanıtmak idi. Sevgi, saygı minnetle andığım sevgili arkadaşım Agnes Thorbek'e bu gibi konularda önümü açtı ve desteğini asla esirgemedi.
Dergi adına okuma turnelerini başlattık. Tomris Uyar ile Orhan Pamuk ilk konuğumuz oldular. Onlara dergi sayesinde Almanya'nın çeşitli şehirlerinde okuma turneleri düzenledim. Sonra her ay bir konuk olmak üzere ülkemizin en tanınmış 53 yazarına olanaklar sağladık. O yıllar düşünüldüğünde bu insanlara sağlanan maddi destek her şeyin üzerindeydi. Aziz Nesin'den, Can Yücel'e, Nezihe Meriç, Leyla Erbil'den duygu Asena'ya Ayla Kutlu'dan İnci Aral'a saymakla bitmez. Aklınıza kim geliyorsa.
Özetle söylemek isterim ki DERGİ küçümsenen Türk Edebiyatına ve göçmen işçilere karşı bir başkaldırı
ve var olma mücadelesiydi. Türk Edebiyatının en seçkin örneklerini sunarak, burada edebiyatla uğraşan genç
arkadaşlarımıza yol göstermek örnek olmaktı. Küçük bütçemizle, yoğun çabamızla güzel bir dergiyi hedeflemiştik
ve de başardık. Dünyaca ünlü yazar ERİCH FRİED ile yaptığımız röportaj (ki Bu Erich Fried'in son röportajı
olmuştur). Necile Deliceoğlu arkadaşımızın yaptığı bu olağanüstü başarılı çalışma, yazarın DERGİ'ye kapak
yapılması ile hem Alman hem Türk okurların beğenisini kazanmıştır.
Kişisel olarak da "Dergi" benim için bir TUTUNMA; var olma çabasıydı. Sanırım başardım...